İnci’ye uçuş uçuş bir mektup
Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Ankara Film Festivali Direktörü İnci Demirkol'un sevgili hatırasına, Seçil Büker'in kaleminden…
*Bu yazı 36. Ankara Film Festivali'nin kataloğunda yayımlanmıştır.
Seni uğurlarken birileri ne zaman tanıştığımızı sordu. Düşündüm kaldım. Anımsayamadım İnci. Eve geldim, telefonu açtığımda bir mesaj gördüm.
“Yeni tanıştık belki de / Ama kim bilir, belki de hep vardın.”
Bir yerlerden alıntı olduğunu düşündüm. Meğer Zühal Olcay’ın söylediği bir şarkıymış. Sonra unuttum yine. İnsan unutur ya çabucak.
Başka bir kitap açtığımda o gece şunu gördüm: “Öz, bedenle yakından bağlantılı olmasına rağmen bedenle aynı değildir. Beden çürüyüp yok olur ama Öz yok olmaz” (1). Yanıt gelmişti, gülümsedim. Öz’ler nasıl tanırlar birbirlerini? Ben burada, bu boyutta bir tahmin yürüttüm. Şimdi sen açıkça görmüşsündür öteki âlemde, eminim. Bu şimdilik aramızda kalsın. Kimselere söylemeyelim.
Elime kalemi almalıyım. Neden konuşacaktık biz? Öz’ün sınırlı olan duyularımız için erişilebilir olmayan bir boyutta olduğunu kabul etmek zor gelir de atlayıveririz bu konuyu. Tıpkı ölümü atladığımız gibi.
Ölüm de vardır yaşadığımız her şeyde.
Bir bardak çatlarsa durduğu yerde,
Bir aşk ansızın biterse,
Ayna kırılırsa yüzünle birlikte,
Zamanıdır konuşmanın ölümden (2).
Hele de söz konusu olan kişi İnci ise? Konuşulmaz mı hiç ölümden? Ölümle bedeni bırakan varlık, bedenden ve bu dünyadan kurtulurken, ölümü getiren olay ne denli korkunç olursa olsun, olup biteni ve acıları geride bırakır. Sanırım aşağıdaki şiirde Melisa Gürpınar’ın sözünü ettiği ağırlama bu. Bu dünya ile olan bağlarımızı çözüyor ölüm. Ruhlarımıza ışık ve azık verdiğinde, şuur dışındaki henüz öz bilgiye dönüşmemiş olan bilgiler, ölümün ardından gelen, “Büyük muhasebeden sonra şuur altındaki öz bilgi yüküne karışırlar” (3). Öz bilginin genişlemesi tekâmül etmek demek. Olaylardan alınan dersler, öz bilginin sürekli olarak artmasına ve idrakin genişlemesine yol açar.
ÖLÜM EFENDİ
İçimden bir ses
belki hiç tanımadığım
atalarımın sesi,
“ölüme kafa tutulmaz” der,
“odur bizi ağırlayan
toprak damlı kervansarayda,
atımızı bağlayan çözen
ve kandil
ve azık veren odur ruhlarımıza,
sultanıdır
adı olmayan bir ülkenin,
kılık değiştirerek dolaşır aramızda” (4).
Ah İnci, senden yana kaygım yok. Hoşgörün, sevgin ve sabrın sonsuzdu. Kaldı mı başka bir şey tekâmül için. Öteye nefret, kıskançlık ve hoşgörüsüzlük götürmeden gitmek bilge ölmektir. Ben böyle biliyorum.
Yeni boyanmış bir sandal
denizle buluştuğu an,
hiç dönüp bakar mı geriye? (5).
5 Kasım 2024 gece rüyamda Zeynep Ünal bana haber verdi senin engin denizlere açılacağını. Ben anlam veremedim, düşündüm durdum gün boyu. Zeynep ne demek istedi o rüyada? O rüyayı anlayacak kadar içgörüm gelişmiş değil. 6 Kasım gecesi, siyah lekeler yeni bir güne kendilerini bırakıvermeden, sen gitmeye karar vermişsin. Uğur Kaynar bak ne demiş? Sen bilirsin bu şiiri ama yazayım ben.
Bakın işte
Çileden çıkmış maymuncuk gibi gece
İğne deliğinden
İnce ve alaylı
Mekik dokuyor insan yüzlerinde
Simsiyah lekeler (6).
Sandala binildiği an kişinin ardında bıraktığı kayıtlar, buradaki yolculuğa ilişkin olduğundan, kayıt durur. “Gürültülü yoldan çıkıp doğa yürüyüşüne benzer yeni bir yolculuk başlar”, derler. Festivalin yolu da pek gürültülüdür, filmler, gösterim hazırlıkları, programlar, kataloglar… Say say bitmez işler. Zorluklar da öyle. Sonunda ödül alır bazıları. Sonra da yorumlar başlar, onlar da yeni bir festivalin kokusu gelmeye başlayıncaya dek sürer. Çünkü başka bir kentteki festival üzerine söyleşmeye başlamışlardır insanlar. Sen güler geçersin, özdeşleşmezsin, bilirim. Seçil kaptırır kendini. Bakalım bayağı uğraşıyor hiçbir şeyle özdeşleşmemeye.
Simsiyah lekeler sis bulutuyla Büyülü Fener’e doğru gelirken biz leylak
kokuları almaya çalışıyorduk. Sine-bellek gösterimlerinde,
Babett’in Ziyafeti’ni (Babette’s Feast, Gabriel Axel, 1987) çözümlüyorduk. Martine ile Phillipa kardeşlere adlarını koyan Protestan anne ve baba, Luther ve Luther’in arkadaşı Phillip Melanchton’dan esinlenmişlerdi. Onlar da dindar kızlar olarak yaşam boyu arzu nesnesi olarak kalmayı seçtiler.
Bunu başardılar. “Ulaşılmaz” kadınlar olarak erkeklerin düşlemlerini beslediler. Erkekler de (subay ve opera sanatçısı) onları bir yaşam boyu arzuladı. Somut bir örnek. Achille Papin’in mektubu: “Sizi düşündüğümde yabanıl vadinin leylak kokusu gelir burnuma”. Arada İnci, İrfan ya da Ümit Kızılay’dan gelmekte olan sisli kara lekelerin bize doğru gelip gelmediğini denetlemek için dışarı çıkıyorlardı. Bilmeyenler için not: Sinema Kızılay’a oldukça yakın.
Kenan da duyardı o baygın kokuyu. ”Hemen odamdan çıkmış, onun yanına gitmek için bahçeye inmiştim. Çakıl köşeli dar yolda ilerledikçe baygın leylak kokuları genzime doldu” (7).
Leylaklar Altında (Suavi Tedü, 1954) Ahmet Feridun imzalı bir tablonun satış çağrısı ile başlar, tablo, kızının başına küçük dairesel çiçek çemberini koyan bir anne ve onun eteklerinin dibinde oturan çocuğu betimler ve “Leylaklı Yuva’nın” “Leylaklı Tablosu” olarak tanımlanır.
Aşk Yaraları’nda (All I Desire, Douglas Sirk, 1953), sanatçı olmak için evini ve kızlarını terk eden kadının kızının adı Lily. Melodramı başlatan film All I Desire. 1954’te Douglas Sirk’ten Büyük Tutku’yu (Magnificent Obsession) izleyenler melodramda erkeğin kör kadına leylaklar sunduğunu biliyorlar. Leylaklar Altında’yı izlerken kör erkeğe kadının leylaklar sunması onları çok şaşırtmıyor. İzleyici leylaklara çoktan alışmış.
Çıktık sinemadan leylak kokularını arkada bırakarak. Sisin içine girdik. Köşe başları tutulmuş. İnci beni evime bırakacak. Sonra kendi evine gidecek. Gidince bana, “Geldim,” diye mesaj atacak. “Leylak kokusu başat. Sinema kazandı,” diyorum uykuya dalmadan önce.
Şarkı sözlerine dönelim. “Belki hep vardın.”
Söylenmemiş sahipsiz
Bir şarkıyım
belki
sararmış
eski resimlerde kalırım
belki esmer bir çocuğunun dilinde.
bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti
değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç
aynı gökyüzü aynı keder (8).
Çiçeklerin konuştuğu dilde, leylaklar ölümün yasını tutarlar,
Bir tabuta serilmiş bir filizin (9).
Kaynakça
- Maurice Nicoll.(2024). Gurdjieff ve Ouspensky Öğretisi Üzerine Psikolojik Yorumla Bilyay, s. 1554.
- Metin Altıok. (2013). Bir Acıya Kiracı. Kırmızıkedi, s. 118.
- Bedri Ruhselman. (2022). İlahi Nizam ve Kainat. MTİAD, s. 11
- Melisa Gürpınar. (2008) Elyazısı Yılları. Turkuvaz, s.13.
- Gürpınar, 2008, s.26.
- Uğur Kaynar. (1990). Gizemya. Elyazıları, 00476, s.9.
- Kerime Nadir. (2001). Hıçkırık. Doğan Kitap, s. 56.
- Behçet Aysan. (2013). Düello. Kırmızıkedi, s. 127.
- Jeffrey Greene. (2016). Leylak Zamanı. Yasak Meyve, (83), s.61.
Twitter'da AnkaraFF
HABERLER
-
İnci’ye uçuş uçuş bir mektup
-
Ankara Film Festivali’nin biletleri satışta
-
"Hafızanın Zamanı"nda sıra dışı belgeseller
-
Ankara belgeselleri VEKAM Ödülü için yarışacak
-
Festivalde ‘Yeni Dalga’ ruhu!
-
‘Taptaze’ filmler Ankara'da
-
2025’in ödüllü filmleri Ankara Film Festivali’nde
-
Ankara Film Festivali’nin jürileri açıklandı
-
Ulusal Belgesel Film Yarışması filmleri belli oldu
-
Ulusal Kısa Film Yarışması filmleri belli oldu
- Tümünü Göster

